0532 066 99 28 - bilgi@tesistanbul10.org
MAKALELER

Doğu Türkistan Gerçeği

04.02.2018
Dünyanın siyasi, askeri, ekonomik ve stratejik konjöktöründe hâkim güçlerin menfaatlerinin çizdiği politikalarına göre öne çıkan, sıcak veya soğuk çıkar çatışmalarına neden olan belirli coğrafyalar olmuştur. H.J. Mackinder; “Kim Doğu Avrupa’ya hükmederse Avrasya’ya hâkim olur, kim Avrasya’ya hâkim olursa dünya adasına hükmeder. Kim Dünya adasına hükmederse dünyaya “hâkim olur” ve Z. Brzezinski’nin “Avrasya, yerkürenin en küçük kıtasıdır ve jeopolitik olarak bir eksendir. Avrasya’ya egemen olan güç, dünyanın en ileri ve ekonomik olarak verimli üç bölgesinden ikisini kontrol edebilir” diyerek vurguladıkları gibi, ehemmiyetini hiç kaybetmeyen Avrasya her daim nüfuz mücadelelerinin esas hedef noktalarından birini teşkil etmiştir.

Bunlara paralel olarak Avrasya’nın kalbi olan Doğu Türkistan’da neler oldu ve olmakta sorularına cevap verebilmek, gelişmeleri analiz edebilmek ayrıca milli mücadelemizin sembol ve ateşleyici unsurlarından Kahramanmaraş’daki Sütçü İmam hadisesini hatırlatan ve Doğu Türkistan Türklüğü için dönüm noktası 5 Temmuz 2009’da Urumçi’de meydana gelen olayları ve sonrası yaşananları daha iyi anlamak için Doğu Türkistan coğrafyasının ehemmiyeti ve özellikle 1949 yılından bugüne kadar o coğrafyada Uygur Türklerinin dilleri başta olmak üzere dinî ve millî kimlikleri ile varlıklarına yönelik zulmün ana hatlarıyla bilinmesi gerekmektedir. Nitekim Uygur Türklerinin öz vatanı olan Doğu Türkistan; Çin Ulusal Savunma Üniversitesi Siyasal Komiseri Korgeneral Liu Yazhou’nun “Tanrı’nın modern Çinlilere hediye ettiği pastanın en kalın parçasıdır” dediği Türkistan’ın beş kısmından biri olup kuzeyde Rusya, batıda; Batı Türkistan’ı teşkil eden Kazakistan, Kırgızistan ve Tacikistan, güneyde; Afganistan, Pakistan, Hindistan ve Tibet, doğuda; Çin (Kansu, Çing-hai ve İç Moğolistan eyaletleri) ile kuzey-doğuda Moğolistan ile çevrilidir.

Doğu Türkistan Türklüğün ana vatanı, Türk medeniyet ve kültürünün kaynağıdır. Orta Asya’da oldukça stratejik konuma sahip olan Doğu Türkistan ˝Tarihi İpek Yolu˝nun kavşak noktasındadır. Ayrıca denizlerden çok uzak olması, yüksek dağlarla ve çöllerle çevrili bulunması hasebiyle dünyada ender rastlanan ‘‘savunma ve saldırı’’ merkezidir. Doğu Türkistan Çin için çıkış kapısı olup, Çin’in Avrasya’ya yönelik hakimiyet tesis etme düşüncesinin kilit yeridir. Sahip olduğu özellikler dolayısıyla Doğu Türkistan’a Çin’in Ukrayna’sı denilmiştir. 1.828.418 kilometrekare yüz ölçüsüne sahip olan Doğu Türkistan günümüzde Kızıl Çin’in işgali altındadır. Doğu Türkistan’a 1876 Mançu istilasından sonra 1884 yılında Şin-ciang (yeni toprak) adı verilmiştir. 1949’da bölgenin komünist Çin tarafından işgalinden sonra yeni yönetim de bu adı kullanmaya devam etmiş, 1955 yılında ise Doğu Türkistan’ın resmi ismi ‘‘Şin-ciang Uygur Özerk Bölgesi’’ olarak ilan edilmiştir. Yakın zamanda Uygur ismi de çıkartılmıştır. Öyle ki, sadece uluslararası bazı yazışmalar ve toplantılar haricinde Uygur ismi neredeyse hiç zikredilmez hale gelmiştir.

Siyasi, ekonomik ve askeri yönden oldukça ehemmiyetli olan Doğu Türkistan coğrafyası; petrol, volfram (silah sanayisinde kullanılan önemli bir maden), altın (mesela Çin’in Doğu Türkistan’dan yaptığı altın cevheri ithalatı 2012 yılının ilk 9 ayında 12 kat artarak, 16 bin 800 tona ulaştı), gümüş, platin, kömür (2.2 trilyon ton) ve uranyum gibi stratejik ham maddeler ve sayısız yeraltı ve yerüstü kaynaklarına sahip bir ülkedir. Çin genelinde 148 çeşit madenin 124’ünün çıkarıldığı Doğu Türkistan, Çin’in petrol ve doğal gaz alanındaki en stratejik bölgesi haline gelmiştir. Nitekim Çin’in petrol rezervlerinin %25’ini, doğal gaz rezervlerinin ise % 28’ini barındırmaktadır. Bu oranlar Japonya’da çıkan Fuji Sankei Business Gazetesi’nin 07.09.2004 tarihli sayısında açıklanmıştır. Doğu Türkistan’ın petrol rezervleri İran ve Irak’ın rezervlerinin 10 katıdır. 910 bin km²’lik alanda petrol tespit edilmiştir. Her yıl 10 milyon ton petrol Çin’e taşınmaktadır. Buna rağmen Petrol Çin’den daha pahalıdır. Tarım Havzası (petrol rezervi 74 milyar varil), Karamay Bölgesi (yılda 1.286.000 ton petrol çıkarılmakta), Kumul-Turfan Bölgesi (petrol rezervi 75 milyon ton) Taklamakan Çölü (petrol rezervi 50 milyar ton) önemli petrol sahalarıdır. Doğu Türkistan 17.4 trilyon metreküp doğal gaz rezervlerine sahip bulunmakta ve 30 bölgeden doğal gaz çıkarılmaktadır. Özellikle Cungarya ve Tarım havzaları doğal gaz bakımından oldukça zengindir. Hububat, pamuk, ipek, halı, el zanaatları ve özellikle hayvancılık Doğu Türkistan ekonomisinin temelini teşkil eder. Ekonomik imkânları yeterli olmasına rağmen Çin Devleti’nin sömürü politikaları ile uzun süredir devam eden ve son zamanlarda hızlandırılan göç ve asimile politikaları nedeniyle Çinli nüfusun hızla artması Doğu Türkistan’da açlık ve sefalete yol açmış, işsizlik çoğalmıştır. Komünist Çinli liderler halkın hayat standardını düzeltmek için kendi işlerini yürütmelerine kısmen izin vermiş ise de, yatırım için sermayenin çok zor sağlanmasından dolayı çok az kimse bu imkândan faydalanabilmektedir.

Bugün 900 çeşit ürünün yetiştiği Doğu Türkistan’da 195 milyon hektar ekilebilir toprak bulunmasına rağmen Türk çiftçilere her ailenin nüfusuna göre toprak dağıtılmıştır. Hatta bu uygulamadan da vazgeçilmeye başlanmıştır. Son zamanlarda hayata geçirilen politikalar neticesinde, çok sayıda Uygur her hangi bir hukuki neden gösterilmeksizin toprakları zorla ellerinden alınırken, yerleri göçmen Çinlilere (bunlar Çin’in değişik yerlerinden devlet eliyle getirtilen macera peşinde ipsiz-sapsız kişilerden oluşmaktadır) verilmekte ve Uygurlar da adeta kendi mülkünde köle olarak çalıştırılmaktadır. Topraklar çok verimli olduğundan bazı bölgelerde yılda üç kez ürün alınmaktadır. Ekilecek mahsul hükümet tarafından tayin edilmektedir. Her çiftçiden “yer parası” ve “su parası” adı altında çeşitli vergiler alınmaktadır. Bunun dışında çiftçiler elde ettikleri mahsulün % 20’sini devlete teslim etmek ve geri kalanını da çok ucuza yine devlete satmak mecburiyetindedir. Kızıl Çin yıllık millî gelirinin % 40’ını Doğu Türkistan’dan temin ettiği halde, Uygur Türkleri yoksulluğa mahkûm edilmiştir. % 80’i açlık sınırında bulunmaktadır. Doğu Türkistan dünyada emsali görülmemiş şekilde sömürülmektedir.

Çin Anayasası’nda, mevcut merkezi ve Özerk Bölge yasaları ile Doğu Türkistan Türklerinin kendi dilleri ile eğitim görmeleri, anadilleri ile kültürlerinin korunması ve geliştirilmesi belirtilmiş olmasına rağmen Uygur Türkçesi, eğitim dilinden çıkarılmaktadır. Özerklik Yasasında Özerk Bölge’de resmi dil halkın ana dili olarak belirtilmiştir. Ama eğitimde ve istihdamda Çince bilmeyenlere bu hak verilmemektedir. Çince bilmeyen Türk öğrenciler kontenjan açığı olmasına rağmen, üniversite ve yüksek okullara kayıt olamamaktadır. Türk okullarında Türklük ve İslamiyet’e karşı temalar ders programlarında okutulmakta ve Büyük Han Şovenizmine dayalı bir eğitim programı uygulanmaktadır.

Türk ahali sağlık hizmetlerinden de mahrum bırakılmıştır. Çinli nüfusun ℅ 95’i devletin ücretsiz sağlık hizmetlerinden yararlanmasına karşılık, bu oran Müslüman Türkler için ancak ℅ 12 civarındadır. Kalanlar ise ücret ödemek zorundadırlar. Türk bilim adamları ve yazarların millî, dinî ve tarihî konularda eser yazmaları “bölücülük ve milliyetçilik yapmak ve bu suretle Çin’i parçalamaya çalışmak” suçlaması ile engellenmektedir. Bunun en çarpıcı örneklerinden biri Doğu Türkistanlı ünlü bir tarihçi olan Prof. Dr. Turgun Almas’ın başına gelenlerdir. Türk örf ve adetleri, gelenek ve görenekleri, Türk mitolojisi, Nevruz bayramı Meşrep, düğün törenleri, binlerce yıllık ata sporumuz oğlak vb. gibi Türk kültür ve medeniyetinin temel öğeleri olan etkinlikler, “Millî bölücülüğü çağrıştıran faaliyet” olarak kabul edilerek yasaklanmıştır.

Doğu Türkistan’da halkın siyasî hürriyeti yoktur, Türk olan sözde Özerk Hükümet Reisi’nin yetkisi olmadığından bütün güç Çinli Doğu Türkistan Komünist Parti Sekreteri’nin elindedir. Önemli mevkilerin hemen hemen tamamında Çinliler bulunmaktadır. Akrabalarını görmek, vatanı ziyaret etmek maksadıyla Doğu Türkistan’a giden Türkler çeşitli zorluklarla karşı karşıya bırakılmaktadır. Hatta turistik geziler için Doğu Türkistan’a giden yabancılara da kara yolculuğu kısıtlanmakta ve yabancılar takip altına alınmaktadırlar. Yapılan telefon görüşmeleri dinlenmekte, sakıncalı gördükleri internet sitelerine ulaşımları engellenmektedir. Dinî, millî, kültürel köklerinden kopartılmak ve etnik soykırıma tabi tutulmak istenen Uygur Türkleri bir nevi Çinlileştirme demek olan asimilasyona maruz bırakılmaktadır. Türk tarihi, kültür ve medeniyeti çarpıtılarak özellikle Uygur Türklerinin zorla Şin-cianglı (Sin-canlı) olduklarına inandırılmaya çalışılmış, bu gaye ile birçok şehir ve kasabanın Türk isimleri değiştirilip Çince isimler verilmiştir. Çin’in başka eyaletlerinden yüz binlerce Çinli göçmen getirilip Türk unsuru kontrol ve baskı altında tutularak eritilmek istenmiştir. Böylece 1949 yılından itibaren Doğu Türkistan’ın demografik yapısı hızla değişmeye başlamıştır. Doğu Türkistan’a yerleştirilen Çinlilere en verimli topraklar verilerek, müteşebbisler için de her türlü kolaylık ve teşvik sağlanmıştır. Çin Hükümeti, ‘‘Kuzey Batı Bölgesi’ni İskâna Açmak’’ projesi çerçevesinde Tibet’ten doğan ve güneye akıp giden Jin Sha-jiang Nehri’nin yönünü değiştirerek nehir sularını tünellerle Doğu Türkistan’ın Taklamakan Bölgesi’ne akıtma projesi üzerinde çalışmaktadır ve bu iş için Dünya Bankası’ndan kredi temin etmek gayesiyle teşebbüslere başlamıştır. Taklamakan Çölü’nün sulanması projesiyle Doğu Türkistan’a milyonlarca Çinli göçmenin yerleştirilmesi hedeflenmiştir. Çin İşgal Yönetimi son zamanlarda aldığı bir karar ile Çinli nüfusun az olduğu Tarım Havzası’nın büyük yerleşim bölgelerinden Hoten ve civarına altı yüz bin Çinli göçmen getirip yerleştirmeye başlamıştır. Çinli göçmenler Türklerden gasp edilen verimli arazilere ve sanayi merkezlerine yerleştirilmektedir. Buralardan zorla göç ettirilen Türkler ise, suyu ve alt yapısı olmayan elverişsiz bölgelere sürülmektedir. Bütün bunlara ilaveten Doğu Türkistan’ın tarihi merkezi Kaşgar’ın mahalleleri, modernize edilme bahanesiyle yıkılmaya başlanmıştır. Eski Kaşgar’ı yıkmak Uygur kimliğini yok etmek demektir.

Nüfus artışına mani olmak için şehirde yaşayanlara bir, kırsal kesimdekilere ise iki çocuktan fazla çocuk sahibi olmaya müsaade edilmeyen Doğu Türkistan Türklerine, kısırlaştırma başta olmak üzere çeşitli doğum kontrol yöntemleri uygulanmakta ve bir insanlık suçu olan zorla kürtaj yaptırılmaktadırlar. Doğum merkezlerinde hamile kadınların 7–8 aylık bebekleri iğne ile öldürmekte ve sonra tıbbi olmayan usullerle kadınların karınları kesilerek çocukları dışarı çıkarılmaktadır. Bunun sonucunda bebeğin yanı sıra anne ölümleri de olmaktadır.

Uygur Türkleri, bugünleri ve gelecekleri açısından tehlikeli sonuçlara yol açan nükleer tehdit ve çevre meseleleri ile karşı karşıya bulunmaktadır. Nitekim Çin’in en büyük nükleer merkezi ve deneme alanı Doğu Türkistan’dır. Hükümet hiçbir koruyucu tedbir almaksızın bölgede 1964 yılından günümüze kadar elliye yakın nükleer deneme yapmıştır. Çin Halk Cumhuriyeti Anayasası’nın 36. maddesindeki ‘‘Her Çin vatandaşı dinî inanç ve hürriyete sahiptir. Devlet normal vatandaşların dini faaliyetlerini korur’’ şartına rağmen, Çin idaresi tarafından Uygur Türklerinin İslam dinini öğrenme ve ibadet haklarına zorbalıkla kısıtlamalar getirilerek, Uygur gençleri arasında dinsizliğin yaygınlaştırılması için özel gayretler sarf edilmektedir. Ailelerin çocuklara dinî eğitim vermeleri yasaktır. Hac ibadetine kısıtlamalar getirilmiştir. Hacca giden devlet memurlarının işine son verilmektedir. Nitekim okullara 200 metreden yakın olan camiler, Kur’ân kursları, medreseler kapatılarak dinî kitaplar yakılmış, âlimler ve Uygur aydınları tutuklanarak öldürülmüşlerdir. Bugün dahi 18 yaşından küçüklerin, devlet memurlarının, işçilerin, emeklilerin, kadınların, öğrencilerin camilere girmesinin yasak olduğu Doğu Türkistan’da, yetişkinlerin de gruplar halinde ibadet etmelerine, vaaz verilmesine, uzun dua ve Kur’ân-ı Kerim’deki bazı ayetlerin okunmasına, başörtüsüne, sakala da kısıtlamalar getirilmiştir. Yasaklara uymayanlar ise sorgusuz sualsiz en ağır şekilde cezalandırılmışlardır ve halen de cezalandırılmaktadırlar. Özellikle 11 Eylül saldırılarından sonra Müslümanlar üzerindeki dinî baskılar büyük oranda artmış, sahte patlama ve şiddet olayları bahane edilerek milliyetçi Uygur gruplarına terörist damgası vurularak gençler yargısız infaz edilmişlerdir. Bunların yanında Doğu Türkistan’da alkollü maddeler başta olmak üzere eroin, esrar, uyuşturucu haplar vb. keyif veren maddelerin satılması idarece adeta teşvik edilmektedir. Ayrıca yaşları 15 ile 25 arasında olan ve sayıları dörtyüz bini bulan bekar kızlar başta olmak üzere, Uygur gençleri zorla ailelerinden kopartılarak Çin’in içlerine sürülmektedirler. Akıbetleri meçhul bu gençler az bir ücretle sosyal güvenceden mahrum olarak fabrikalarda çalıştırılarak modern köle haline getirilmektedirler.

Son zamanlarda vuku bulan olaylarla yıllardır devlet terörü ile karşı karşıya kalan ve dilini, dinini, millî kimliğini muhafazaya çalışan Uygur Türklerinin tahammül hududu zorlanmıştır. Nitekim Haziran başlarında Yarkent’de Çinli bir öğretmen 23 Uygur Türkü kız çocuğuna cinsel tacizde bulunmuştur. Olayın ortaya çıkması üzerine aileler kanuni yollara başvurarak öğretmenin cezalandırılmasını istemişlerdir. Okul müdürü başta olmak üzere yetkililer failin raporlu hasta olduğunu ileri sürerek meseleyi kapatmaya çalışmışlardır. Tepkilerin artması üzerine öğretmene on yıl ceza verilmiş fakat bu ceza uygulanmamıştır. Bu hadise sıcaklığını korurken 23 Haziran 2009’da Guan-dong Eyaleti Şao-guan şehrinde bir oyuncak fabrikasında çalışan Çinli işçiler Uygur genç kızlarına sarkıntılık etmişlerdir. Üç gün sonra dışarıdan takviyeli ve karanlık devlet güçleri tarafından oldukça iyi organize edilmiş binlerce Çinli işçi, fabrikadaki altı yüzden fazla Uygur işçisinin bulunduğu (bu işçiler iki aydır ücret alamamaktalar ve bütün başvurulara rağmen evli olanlara ev tahsis edilmemektedir) yatakhaneyi basarak sabahın ilk ışıklarına kadar Uygur Türklerine vahşice dayak atmışlardır. Maruz kaldıkları şiddet neticesinde yirmiden fazla Uygur Türkü hayatını kaybetmiştir. Katliamın duyulması ve yaşanılanların tahammül noktasını aşması üzerine Urumçi başta olmak üzere bütün Doğu Türkistan’da 5 Temmuz 2009 olayları patlak vermiştir. ‘‘Tavşan gibi bin yıl yaşamaktansa aslan gibi bir gün yaşamak daha iyidir’’, ‘‘Hakaretli yaşamdan sadakatli ölüm yeğdir’’ noktasına gelen Uygur Türkleri zulme baş kaldırmıştır.

Kamuoyu tarafından yakından takip edilen ve infiale sebep olan Temmuz hadiselerinin bilançosu Uygur Türkleri için çok ağır olmuştur. Yapılan soykırımın mahiyeti anlaşılmasın diye olaylara şahit olabilecek alanlarda çalışan (doktor, polis, asker, otobüs şoförü gibi) Uygurlar ya mecburi izne çıkartılmış ya da çeşitli bahanelerle katliam yerlerinden uzaklaştırılmışlardır. Nitekim Nazi Almanya’sını andıran Çin vahşeti neticesinde binlerce Türk şehit edilmiş, on binlerce insan sorgusuz sualsiz tutuklanmış ve ağır işkencelere maruz bırakılmıştır. Açık bir hapishaneye dönüştürülen Doğu Türkistan’da telefon, internet gibi bütün iletişim araçları yaklaşık 10 ay boyunca kapatılmıştır (gerek gördükleri anda bu yola yine başvurmaktadırlar). Sabah evden çıkanların akşam dönüp dönmeyecekleri meçhuldür. Tepkilere rağmen dünya ile alay edercesine hukuk dışı idamlar, gizli infazlar, baskı ve zulümler artarak devam etmektedir. Olaylar yatıştıktan kısa bir süre sonra Çin yönetimi, televizyonların daha net seyredileceği bahanesiyle teknik ayarlama yapmak için Urumçi’deki Uygur Türklerinin evlerine girerek bir kutu takmaya başlamıştır. İstemeyenlere de mecbur tutulan bu kutuların dinleme aleti olduğu tespit edilmiştir. Yakın zamanda yapılan kanuni düzenlemelerle nüfus kaydı Urumçi’de olmayan Uygurların ticaret, eğitim gibi değişik gayelerle Urumçi’de ikamet etmeleri çok ağır şartlara bağlanarak adeta imkansız hale getirilmiştir. Güvenlik güçlerine istedikleri anda yüz günlük olağanüstü hal ilan etme ve Uygur Türklerini terörist, bölücü, radikal İslamcı gibi yaftalarla tutuklama yetkisi verilmiştir. Uygur Türkleri, son günlerde Amerika’daki ırk ayrımcılığı günlerini andıran uygulamalara maruz kalmaktadırlar. Çin’in değişik bölgelerinde ve Doğu Türkistan’daki büyük alış-veriş merkezlerine, otellere, turistik yerlere Uygurlar alınmamaya, Çinliler tarafından buralarda görülen Uygurlara hakaret edilmeye başlanmıştır.

5 Temmuz Urumçi katliamını gizlemeye çalışan Çin Hükümeti hadiseleri her ne kadar örtbas etmeye çalışsa da, sızan haberlerle vahşetin gerçek boyutlarından az da olsa dış dünyanın haberdar olmasından dolayı Çin Komünist Partisi reform yapma mecburiyetinde kalmıştır (bu aslında reform adı altında Çinlileştirme ve yeni sömürü politikasından başka bir şey değildi). Bu babta ilk olarak Çin’in Doğu Türkistan‘daki Komünist Partisi Sekreteri Wang- lequan (İspanya Ulusal Mahkemesi tarafından suçlu bulunarak hakkında tutuklama kararı çıkartılmıştır) görev değişikliğiyle Pekin’e alınmış, yerine Zhang- Chunxian getirilmiştir. Gelir gelmez Doğu Türkistan’da ekonomik reformlar yapılacağı vaadinde bulunmuştur. Buna paralel olarak Doğu Türkistan‘ın şehirlerinin kalkınması Çin’in muhtelif şehirlerine havale edilmiştir. Görünüşte Doğu Türkistan ile Çin’in gelişmiş bölgeleri arasındaki gelir dağılımı uçurumun giderilmesi hedeflenmişse de, realitede bu vaat asla yerine getirilmemiştir. Hayata geçirilmeye başlanan reform kalıbına sokulmuş politikalar kısa sürede gerçek menfi yüzünü göstermeye başlamıştır. Nitekim Çin Devleti hava ve su kirliliği başta olmak üzere çevre felaketlerine neden olan kendi şehirlerindeki ağır sanayisini Doğu Türkistan’a kaydırmaktadır. Sanayi, büyük bir Çinli göçmen kütlesini de beraberinde getirdiğinden ve toprağa ihtiyaç duyduğundan Uygurlar hem yerlerini hem işlerini kaybetmektedirler.

5 Temmuz vahşetinin kısa süreli de olsa birçok ülkede ve milletlerarası kuruluşlarda yankı bulmasından dolayı Doğu Türkistan’ın ekonomik olarak geliştirilmesi söylemine dayanan sahte değişim politikasından, Uygur Türklerinde oluşan milli kimlik şuurunun ve zulme direnç gösterme anlayışının bir reflekse dönüşmesinden korkan, milletlerarası konjonktürde Orta Asya’nın daha ön plana çıkmasında Doğu Türkistan’ın öneminin daha belirgin hale gelmesi gibi sebeplerden çekinen Çin Devleti, keskin bir değişikliğe giderek eski anlayış ve uygulamalarına geri dönmüştür. Meselenin ekonomik değil siyasal olduğunu öne süren bu siyasetin en mühim yansıması, muhalefeti ve Uygur İnsan hakları savunuculuğu ile ön plana çıkan Pekin Milletler Üniversitesi Öğretim Üyesi İlham Tohti ve annesini 15 Ocak 2014’te tutuklanması olmuştur (İlham Tohti halen cezaevindedir).

5 Temmuz hadiselerinden buyana Doğu Türkistan’da değişen bir şey olmamış, baskı ve zulümler ağırlaşarak daha da artmıştır. Bunda, Türkiye başta olmak üzere İslam ülkeleri ile Japonya haricindeki küresel güçlerin geneldeki sessizliği ve ilgisizliği önemli etken olmuştur. 2013 yılı yazında Kaşgar bölgesinde İslami hassasiyetleriyle tanınan ve çevresinde sevilen, sayılan bir aile, kadınların başörtülerini çıkartmasını reddetmeleri üzerine ayrılıkçı terörist damgasıyla evlerinde diri diri yakılmıştır. Akabinde Kargalık yakınlarında işgalci, katil Çin yönetimi insansız hava araçlarından silahsız ve savunmasız bir grup Uygur gencini vahşice açılan ateşle katletmiştir. Manzara o kadar vahim olmuştur ki, şehit gençlerin kimlikleri ancak et parçalarının DNA analizi sonucu tespit edilmeye çalışılmıştır. Bunların yanında Korla’da bir Uygur gencin Çinli polisler tarafında ateş püsküren silah ile yakılarak öldürülmesi ve resminin resmi internet sitesinde servis edilmesi Doğu Türkistan’daki durumun vahametini bir daha gözler önüne sermiştir.

Dünya kamuoyuna sızmasını önleme gayretlerine rağmen bilinen-bilinmeyen katliam ve olaylar haricinde Çin’in resmi haber ajansları ve yetkililerin verdiği bilgilere göre, 2013 yılında Doğu Türkistan’ın çeşitli bölgelerinde (23 Nisan Serikbuya, 9 Mayıs Yenihisar, 3 Haziran Goraçol, 26 Haziran Lükçün, 29 Haziran Hanarık, 20 Ağustos Yılıkçı, 23 Ağustos Köybağ, 26 Eylül Ondalık, 28 Ekim Tian-anmen Meydanında 3 kişi kendini ateşe vererek, 16 Kasım Serikbuya, 15 Aralık Saybağ, 30 Aralık Yarkent) 400’ü aşkın Uygur Türkü katledilmiştir. Ayrıca Çin Xin-hua Haber Ajansı’nın Urumçi’den verdiği habere göre 24 Ocak 2014 yılında Doğu Türkistan’ın Aksu vilayetinin Toksu ilçesinde vuku bulan çatışmada 6 Uygur Türkü polisler tarafından öldürülürken, 5 tanesi sağ yakalanmış ve 6 tanesi ise bindiği arabada kendilerini patlatarak hayatını kaybetmiştir. Son gerçekleşen olaya dair ise İngiliz Haber Ajansı Reuters, Kırgızistan Sınır Güvenlik Birimi yetkilisi Raimberdi Duishenbiyev’in 24 Ocak 2014 yılında gazetecilere verdiği demece dayanarak, 23 Ocak günü Kırgızistan sınırları içerisinde (Doğu Türkistan sınırlarına yakın bölgede) 11 Uygur Türkü Kırgız askerleri tarafında öldürüldüğünü bildirmiştir (Kırgız yetkili ancak öldürüldükten sonra kimliklerin tespit edildiğini de dile getirmiştir). Resmi rakamlar böyle ise de, sadece son bir yıldaki vahşetin boyutunun büyüklüğünü, şehitlerin sayısının binleri aştığı gerçeğini tahmin etmek ve her gün Doğu Türkistan’ın çeşitli bölgelerinden olaylar, tutuklama, şehit haberleri gelirken hunharca masum insan katliamının, zulmün devam ettiğini görmek zor olmayacaktır. Nitekim Doğu Türkistan’da Çin işgaline, baskı ve zulümlerine karşı Uygur Türklerinin tepkilerini artması ve 22 Mayıs 2014’de Urumçi’de bir Pazar yerinde meydana gelen, 39 kişinin öldüğü, 94 kişinin yaralandığı patlamalar üzerine Çin ordusu binlerce asker ve zırhlı araçlarla demir yumruk’’ gösterisi yaptı ve Doğu Türkistan ‘‘ana muharebe alanı’’ ilan edildi. Buna paralel olarak Çin işgal yönetimi, ‘‘Terörle Mücadele ve Sert Darbe Operasyonu’’ adı altında 28 Mayıs’ta ülke çapında büyük bir harekât başlattı. ‘‘Devlet terörü’’ne oldukça manidar olarak bölgenin kadim şehri, Uygur Türklerinin kültür ve medeniyetinin en iyi korunduğu ve Müslüman Uygur Türk kimliğinin her konuda öne çıktığı tarihi Hoten şehrinden başladı. Çin’in facebook’u sayılan QQ ve Wechat gibi sosyal medya ile internetteki bütün bilgi akışı Çin ordusuna ait özel bilişim birimleri tarafından kontrol altına alındı. Ayrıca mahalli kaynakların bildirdiğine göre Doğu Türkistan’da sadece mayıs ayında tutuklananların sayı iki yüz kişiyi aştı. Sadece Alakoca şehrinde yirmi beş kız öğrenci başörtülerini açmadıkları için hapse atıldı. İli vilayetinde elli beş Uygur Türk’ü bölücü ve radikal İslamcı yaftasıyla terör eylemlerine katılmaktan yedi bin kişilik stadyuma kurulan mahkeme çıkartıldılar. Halkın bakışları altında elli beş Uygur hüküm giyerken, üç kişi idama mahkûm edildi. Bu sözde yargılamayla dönüştürülemeyen ve teslim alınamayan Doğu Türkistan Türklerine gözdağı verilirken, dünya kamuoyu da radikalizmle mücadele yalanına inandırılmak istenmiştir.

Doğu Türkistan’ın her caddesi her köşesi vur emri almış, elleri tetikte gezinen Çin askerleriyle doludur (Çin Devletbaşkanı Xi Jin Ping de 28 Nisan 2014’deki Doğu Türkistan ziyaretiyle askerlerine moral vererek uygulamaların bir devlet politikası olduğunu göstermiştir). Her gün tren dolusu serseri Çinlinin yerleşmek gayesiyle getirtildiği Doğu Türkistan Uygur Türklüğü; öz yurdunda baskı, zulüm, korku, dram, acı ve katliamlarla varlık mücadelesi vermektedir. Her gün yeni zulüm ve katliam haberlerinin geldiği Doğu Türkistan'da Çin işgalinden bu yana en az 60 milyon Türk hayatını kaybetmiştir ki, bu sayı Bosna, Irak, Afganistan, Çeçenistan, Filistin'de ölenlerin on katıdır. Netice olarak; bütün baskılara, soykırıma rağmen yaşanılan hadiseler ve Doğu Türkistan Türklüğünün Çin politikaları karşısında gösterdiği varoluş iradesi göstermiştir ki, stratejik konumu ve sahip olduğu kaynaklar bakımından kritik bir noktada bulunan Doğu Türkistan’ın akıbeti sadece Çin rejiminin yarınını değil, uzun bir sınırı olan Türkistan Türk cumhuriyetlerinin geleceklerini de yakından ilgilendirmektedir.

Dr. Öğretim Üyesi Ali Ahmetbeyoğlu
Türk Eğitim-Sen’in her üyesi, üyelik formunu doldurduğu andan itibaren primleri sendikamızca karşılanmak suretiyle FERDİ KAZA SİGORTASI kapsamına alınmaktadır.

TÜRK EĞİTİM-SEN
İstanbul 10 No'lu Şube
Balabanağa Mah. Büyük Reşitpaşa Cad. Vardar Han No: 30/34  Kat: 3 Laleli - Fatih - İstanbul / TÜRKİYE
 0532 066 99 28 - bilgi@tesistanbul10.org